Doç. Dr. Olcay Uçak

olucak@gmail.com

Bilgi, Gerçekler ve Yapay Zekâ

Bilgi çağından uzaklaşmaya başladığımız ve yapay zekânın egemenliğine doğru ilerlemeye başladığımız yıllara hızla yaklaşıyoruz. Bilgi teknolojilerindeki büyük değişim bütün uzmanlık alanlarını etkilediği gibi iletişim ve gazetecilik eğitimine bakış açımızda da değişimi zorunlu kılıyor.

299

Gazetecilik derslerinde öğrencilerimize ilk haftalarda aktarmaya çalıştığımız konuların başında bilgi felsefesi kaynaklı gerçeğin sorgulanması gelir. Gerçek nedir? Tek bir gerçek var mıdır? Yoksa gerçek göreceli midir? Bu soruların sınıfta münazara gruplarıyla tartışıldığı dersler öğrencilerin katılımıyla heyecanlı bir etkinliğe dönüşür. Gerçeğin sorgulanması ve şüphe etmenin önemi konuları gazeteciliğin temel kuralları olarak öğrenciliğin ileriki yıllarında da işlenmeye devam eder. Böylece genellikle gerçeğin tek ve doğru bilgi olarak düşünüldüğü zamanlardan sonra yeni bir eşikle karşılaşır öğrenciler.

Gazetecilik derslerinde gerçeğin sorgulanmasında kullanılan yöntemlerden bir diğeri filmlerin izlenmesi ve izlenen filmler üzerinden yapılan okumalar olur. Dünyaca ünlü Japon Yönetmen Akira Kurosawa’nın, Raşomon filmi de gerçeğin arandığı, adaletin sorgulandığı bir film olarak, izleme ve okuma çalışmalarına örnek verilebilir. 1950 yapımı siyah beyaz film, doğudan batıya sinemada yeni bir bakış açısı olarak da yorumlanabilir. Film ilk olarak 1951 yılında Venedik Film Festivali Altın Aslan ödülünü alır. Yönetmeni Akira Kurosawa’ya ise İtalyan Film Eleştirmenleri Ödülünü kazandırır. Raşomon 1952 yılında ise; Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisinin Onursal Ödülünü kazanırken, aynı zamanda dünya sinema tarihi klasikleri arasına girmeyi başarır. Japonya’nın 12.yüzyıl yansımalarıyla filminde Kurosawa, izleyicilerine bilgi kaynağına dikkat etmeyi ve insanların psikolojik etkiler ile gerçekleri nasıl değiştirebildiğini gösterir.

Teknolojinin gerçeği bilgelik mi, güç mü?

Günümüzde ise gazetecilik derslerinde gerçek bilginin sorgulanması çok daha farklı kaynaklarla birlikte aktarılması gereken bir süreçte ilerlemekte. Bu durumu, teknolojiye hâkim olanın gerçeklere de hükmetmeye doğru gittiği belirsiz bir süreç olarak tanımlayabiliriz. Bazılarımızın umutsuzca tehlikeli olarak gördükleri, bazılarımızın ise teknolojinin yeni olanakları sayesinde daha adil bir dünya umudunu yeşerteceği bir süreç.

Teknolojik gelişmelerin kaçınılmaz olarak devem edeceği gerçeğinden hareketle, bilginin doğru ya da yanlış kullanımını tercih edebilme seçeneğimiz henüz devam ederken, almamız gereken önlemleri düşünmek gerekiyor. Yuval Noah Harari, “Neksus-Taş Devrinden Yapay Zekâya Bilgi Ağlarının Kısa Tarihi” adlı eserinde, yapay zekânın gelişmesiyle bilginin insanlığın gelişmesine nasıl etki edebileceğini tartışmaya açıyor. Harari, yapay zekâ kaynaklı bilginin gelecekte insanları bilgeliğe mi, yoksa diğer insanlara hükmetmek için mi kullanılacağını sorguluyor. Bunu yaparken tarihten verdiği örnekler ile bilginin doğru ve yanlış kullanıldığında ne gibi sonuçlar doğurduğunu aktararak, okurlarını bilgi kullanımının gelecekteki olasılıkları hakkında uyarıyor. Bilgiye sahip olan yönetimlerin ve bürokrasinin gerçekleri katı bir şekilde belirlenmiş içeriklerle kısıtlayabileceğini yine örnekleriyle gösteriyor. Aynı zamanda bilgiyi doğru değerlendiremeyen, bölünmüş uzmanlıklar nedeniyle neden ve sonuç ilişkisini kuramayan insanlar olmamız tehlikesine dikkat çekiyor.

Yazarın tarihsel örnekler ile bilginin yanlış kullanımı tehlikesine karşı alınması gereken önlemler konusunda ise telafi mekanizmalarının önemini vurguladığını görüyoruz;

“Bilimin alametifarikası yalnızca şüphecilik değildir, aynı zamanda kendinden de şüphe edebilmektedir ve her bilimsel kurumun kalbinde güçlü bir telafi mekanizmasına rastlarız. Bilimsel kurumlar, kuantum mekaniği ya da evrim teorisi gibi belirli teorilerin doğruluğu konusunda fikir birliğine varırlar; ancak bunun tek nedeni, bu teorilerin dışarıdan olduğu kadar kurumun kendi üyeleri tarafından da yürütülen yoğun çürütme çabalarına rağmen ayakta kalmayı başarmasıdır.”

Dolayısıyla sınırlı bilgi çağından yapay zekânın sonsuz bilgi çağına geçtiğimiz bu yeni dönemde, telafi mekanizmalarının ve bilgiye şüpheyle yaklaşan bilimsel bakışın insanlığın geleceğini belirleyeceği öngörüsünde bulunmak istiyoruz. Teknolojiyle elde edilecek sonsuz bilginin insanlığın yararına mı, yoksa insanları yok etmeye fırsat verecek güç kaynaklarına mı hizmet edeceğini sorgulamamız gerekiyor.